Aşk mı, bağımlılık mı?
Prof. Dr. Ayhan Kalyoncu
Günümüz dünyasının beşeri ve ekonomik sorunlarının incelediğimizde karşımıza birçok sorun çıkar. Açlık, yetersiz beslenme, oburluk, zenginlik sendromu, aşırı nüfuslanma, ırkçılık, çocuk, kadın, yetişkin ve yaşlı nüfus sorunları, eğitim ve sağlık sorunları, şiddet ve terör, savaş ve katliamlar, mülteci sorunu, insan hakları ihlalleri, kır ve şehir yerleşmelerinin getirdiği sorunlar, atıklar, tarım ve hayvancılık sorunları, madencilik sorunları, balıkçılık ve avlanma ile ilgili sorunlar, sanayileşme ve silahlanma, teknolojik afetler, nükleer enerji ve atıklar, alternatif enerji kaynakları, turizm ile ilgili sorunlar, iletişim ve ulaşım ile ilgili sorunlar, trafik kazaları, ekonomik kriz, enflasyon, ticaret açığı... Bu listeye daha pek çok sorun eklenebilir.Bütün bunlarla baş etmeye çalışırken, her şeyin aceleye getirildiği, durup dinlenme, düşünme ve dinginliğin acımasız rekabetle yok edildiği, günlük yaşamda mekanik iş dünyasında sıkıştırılan insanoğlunun en önemli kaçışının bir sevgilinin kucağı olduğu aşikar. Peki sevgili her zaman bu kaçışı sağlar mı? Yoksa yaşamın getirdiği bütün bu sıkıntılara bir de yaşanılan ilişkinin getirdiği sıkıntılar mı eklenir? İşte bu yazımda ilişkilerin getiri ve götürüsünü değerlendirmeye çalışacağım. Lütfen aşağıda yazdıklarımı dikkatle okuyun ve siz de konu ile ilgili düşüncelerinizi benimle paylaşın.
Sevgili ilişkileri hem sorunları hem de çözümleri içeren süreçlerdir. Yani hem sorun hem de çözüm kendini sevgili ilişkisi içerisinde gizler. Eğer her iki taraf da olanaklı düşünce ve eylem biçimlerini bularak hayata geçirebiliyorsa, ilişkinin geleceği olumlu olur. Aksi halde, yani sadece bir tarafın istekleri doğrultusunda ilişkinin yaşanması pek mümkün değildir ve ayrılık süreci başlar. İşte yürümeyen bir ilişkide başlayan ayrılık sürecine kişi dayanamıyorsa burada bir bağlanma hatta bağımlılık sorunu olduğu ortadadır.
Özellikle ilişkisel sorunların temelinde bebeklik döneminden gelen bağlanma sorunları olduğunu görüyoruz. Yaşamın ilk yıllarında, sağlıklı bir anne- bebek ilişkisi içselleştirilmezse sonraki yıllarda kişinin diğer ilişkilerinde sorunlar olabiliyor.
Bağımlılık ve bağlanma birbirinden ayrı kavramlardır. Her bireyde sağlıklı olarak gelişmesi gereken doğal bir süreç olan bağlanma, ilişkilerde olması gereken bir durumdur. Sağlıksız olan ise, ilişkilerde kişi için zarar verici sonuçlar doğurmasına karşın, takıntılı ve tekrarlayıcı bir şekilde sevgiliyi arama ya da kullanma ile karakterize olan “bağımlılık” olmasıdır. İşte “ilişki bağımlılığı” olarak tanımlayabileceğimiz bu tablo patolojik bir durum, yani bir nevi ruhsal bir rahatsızlıktır.
İlişkiye olan bağımlılık, alkol ve uyuşturucu bağımlılığında olduğu gibi aynı süreçlerden geçer. “Bütün aşklar tatlı başlar” şeklinde ilişki bağımlılığında da önce bir haz dolu balayı dönemi olur ama sonrasında saplantılı düşüncelere, tekrarlayan davranış kalıplarına dönüşerek devam eder. İlk başlarda haz veren duygular belirli bir kişiyle bağdaştırılır ve bunun sonucunda bu duyguların ancak o kişiyle var olacağı duygusundan hareketle o kişiye bağımlılık gerçekleşir. Artık kişi, bağımlı olduğu sevgili olmadıkça tekrar o güzel anların yaşanamayacağı düşünür ve onu kaybetme korkusu tüm yaşam alanlarını etkiler. Bu durumda kişi için ilişki artık yaşamındaki her şeyin önüne geçmeye başlamıştır ve sadece sevgilinin isteğine göre yaşam planları yapılır. Ayrılma durumunda ise huzursuzluk, sıkıntı, yalnız kalamama, yaşamdan zevk alamama, depresyon ve hatta intihar teşebbüsü gibi ciddi yoksunluk belirtileri ortaya çıkar.
İlişki sürecinde kişi, zarar görmesine ve bunun farkında olmasına rağmen bağımlı olduğu için ilişkiyi sürdürür. Bu durum ilişkinin dengesini bozduğu için kişi, sevgili tarafından artık istenilen olmaktan çıkabilir. Bağımlı kişi ve bağlandığı sevgilisi bir tahterevallinin iki ucuna oturmuş gibidirler. Bir tarafın duygu yoğunluğu artarken diğer tarafın azalır. Bağımlı kişi, yoğun duygular yaşarken sevgilisi bu duygulara eşlik etmez. Kişi sevgilisini önemserken, sevgili ise sadece kendini önemser. Kişi, tüm iyi niyeti ile aşırı bir çabaya girerek maddi manevi tüm varlığını sevgilisi için harcarken, sevgili sadece kendi istek ve ihtiyaçları ile meşguldür. Bu aşamada kişi, bağlandığı sevgiliyi istese de bırakamaz ve bağımlılığın derecesi giderek artar. Artık tam anlamı ile bir tarafın etken, diğer tarafın ise edilgen hale geldiği sağlıksız bir ilişki modeli ortaya çıkar.
Sevgiliye bağımlılık geliştirdikten sonra ilişki süreci artık kişi için son derece sıkıntılı bir hale gelir. Artık sadece sevdiğinin isteğine göre yaşamaya başlayan kişi, bu süreçte giderek tükenmişlik hisseder. Benlik sınırlarını kaybeder. Kendini değersiz hissetmeye başlar ve tutarsız davranışlar sergiler. İlişkiyi akışına bırakmaktan korkar. Kendi zaafını fark ettiği için sevgiliyi değiştirmeye çalışır ama başarılı olamaz. Çünkü çözümü kendisinde arayacağına dışarıda arar. Terk edilme endişesi tüm benliğini sarar. Bu aşamada bağımlılık arttığı için kişi özellikle kıskançlık içerikli aşırı tepkiler göstermeye başlar. İlişkiyi kontrol edememenin verdiği çaresizlik zaman içinde önce öfkeye daha sonra da tatminsizlik, yılgınlık, sıkıntı ve depresyona dönüşür.
Tabii ki her aşkı bir bağımlılık olarak görmek veya hastalık olarak nitelemek yanlıştır. Sağlıklı ilişkilerde kişilerin kendi sınırlarının olması gerekir. Ancak ne zaman ki bir ilişkide kişi sevgili için aşırı tutkulu hale gelmeye başlarsa işte o zaman ilişki ya da aşk bağımlılığından veya patolojik aşktan söz edilir. Eğer aşağıda yazdığım duygu ve düşüncelerden birkaçına sahipseniz ilişkinizin aşk bağımlılığa dönüşmüş olma olasılığı yüksektir.
Sevgiliye çok yoğun ihtiyaç duymak
Sevgiliye karşı olan duygusal ve cinsel arzular karşılanmazsa yaşayamayacağınızı sanmak
Günün çoğunu onu düşünerek geçirmek
Onun hakkında her ayrıntıyı öğrenmek için aşırı çaba sarf etmek
Başkaları ile geçirdiği zamanı kıskanmak
Her şeyi sevgilinin beğenmesi için yapmak
Sevgiliden ayrı zaman geçirmeye dayanamamak
Sevgiliden ayrılma düşüncesinden bile aşırı rahatsızlık duymak.
Aşk bağımlısı olan kişilerde sevgilinin sürekli yanlarında olmasına dair yoğun arzuları vardır. Birleşme durumunda doygunluk ve coşku, karşılık alınmadığında ise boşluk hissi, sıkıntı ve umutsuzluk gelişir ve şiddetli huzursuzluk hali gözlenir. İlişkide gelişen bu dinamik devam ettikçe kişide oluşan duygusal çöküşü takiben kendisi ile hesaplaşma başlar. Bir taraftan kendisine kızarken diğer taraftan sado-mazoşist bir şekle bürünen ilişkiyi sürdürme çabası ile kişi çırpınır durur. Tüm zamanını ve yaşamını sadece sevgiliye bağlamıştır. Her olayı ya da davranışı sevgili ile bağlantılı görür. Yaşamının dengesi bozulmuştur. İlişkide artık aşırı verici hale gelinmiştir. Bu durum sosyal ilişkilerini, hobilerini hata iş yaşamını bitirir hale gelebilir. Giderek artan bir şekilde kıskançlık ortaya çıkar.
Tatlı başlayan bir ilişkinin yukarıda anlatılan olumsuz süreçlerle bağımlılık haline dönmemesi için aşağıda yazdığım hususları dikkate almanızı tavsiye ederim.
Yaşamaya başladığınız ilişkinin yaşamınızın tek ve en iyi seçeneği olduğunu düşünmeyin. Dünya üzerinde yaşayan yedi buçuk milyar insandan sizin için en iyisini bulmuş olamazsınız. İlişkiler birlikte yaşanan anlamlı ve doyurucu süreçlerle değer kazanırlar. Siz bu süreçleri ilişkinizde yeterince yaşadınız mı?
İlişkiniz ne kadar güzel olursa olsun yaşamınızın tüm amaçlarına ulaşmanızı sağlayamayacaktır. Bu nedenle mutluluk ve diğer beklentilerinizin tamamını bir kişiye bağlamayın. Kendinize bir yaşam alanı yaratmaya çalışın.
İlişkinizin iki kişi arasında yaşandığını unutmayın. Uyumlu ve güzel bir ilişki iki tarafın da kendinden taviz vermesini gerektirir. Bu tavizlerin verilmesi kişileri değersizleştirmez. Kendinizi ilişkiniz için değiştirebilirsiniz. Bu değişiklikleri yapmanın zor olması, çözümsüzlük değildir. Önemli olan bu zorluğa dayanabilmektir. Çözümün uzaması, çözümsüzlük olamaz.
“Ben değişmem, böyleyim. Beni seven böyle sevsin” yaklaşımı doğru değildir. İlişkideki duruş ve davranışlarınızı değiştirmediğiniz sürece, sevgili değiştirmek çözüm olamaz.
Kendi değerinizi başkalarının size verdikleri değere göre ölçmeyin. Eğer böyle yaparsanız kendinizi değerli hissetmek için hep başkalarına ödün vermek zorunda kalırsınız.
Çok sık görüşmek, çok sevmenin göstergesi değildir. Unutmayın ki “Çok muhabbet, tez ayrılık getirir” şeklinde bir atasözümüz vardır. Karşınızdaki insanı bıktıracak kadar üzerine gitmeyin.
Sadece tüm beklentiyi ve mutluluğu sevgilinize bağlamak yerine, kendinize herkesten ayrı ve özel bir yaşam alanı yaratmaya çalışın.
İlişkinize yüklediğiniz anlam giderek arttıkça aşk bağımlılığına yaklaşırsınız. Bu durumun bir algılayış ve bilişsel bozulmadan kaynaklandığını unutmayın.
Sevgili her şey değildir. Aile, iş arkadaşları, sosyal ilişkiler, hobiler ve ilişkiden önceki zevk aldığınız faaliyetlere de ağırlık vermeniz gerekir.
Yaşadığınız ilişkiye rağmen yeterince mutlu olamıyorsanız bunun tek nedeni sevgiliniz değildir. Bu nedenle yaşamınızdaki tüm mutluluklarınızı olduğu kadar mutsuzluğunuzu da tek bir nedene indirgeyemezsiniz.
Sevgilinizle gelecek planı yapıyorsanız, örneğin evlenmek istiyorsanız, bunu gerçekten onunla ortak bir yaşam kurmak için mi yoksa onu kontrol altına almak için mi istediğinizi sorgulayın. Unutmayın ki kendi isteği olmadan hiç kimseyi yaşam boyu kontrolünüz altında tutamazsınız.
İlişkinizde sevgilinize karşı içinizde öfke olması doğaldır. Bir insanı çok sevdiğiniz halde ona karşı öfke duyabilirsiniz. Bu öfkenin nedenini bulmaya çalışın. Çoğu zaman aniden ortaya çıkan öfke o an nedenmiş gibi gözüken olumsuz duruma bağlı değildir. Daha önceden birikmiş olan duyguların dışa dökülmesidir. Olumsuz duyguları biriktirmezseniz ilişkinizi daha olumlu bir şekilde yaşarsınız.
Sağlıklı bir ilişkide kişiler herhangi bir nedenle ayrılma olasılıklarının olduğunu bilirler. Hiçbir ayrılık dünyanın sonu değildir. Sizin için de böyle bir olasılığın olduğunu unutmayın.
Sevgilinizi kaybetme kaygısı yaşıyorsanız, ona baskı yapmak yerine güven verici davranışları tercih edin. Onu kıskandırmak veya gizli öfkenizi yansıtmak adına sevgilinizi güvensizliğe sürüklemeyin. Geri dönüşü zordur. Net ifadeler kullanın.
“Seven kıskanır” diye bir şart yoktur. Kıskançlığı sevgi olarak görmeyin. İlişkileri çoğu zaman kıskançlığa bağlı davranış ve söylevler yıpratır. Ayrıca kıskançlık eğitilebilir bir duygudur. Sevgiliniz ile ilgili kaygılarınız varsa bunları gerçek kanıtlara dayandırmanız gerekir.
Sevgilinize ısrarınızın muhakkak altında yatan başka psikolojik nedenlerinizin olması gerekir. Bunları bulmaya çalışın. Bulamıyorsanız bu konu için psikolojik yardım alın.
Sağlık ve mutluluk dileklerimle.
26 Mart 2016 - Beyoğlu, Istanbul